23 Eylül 2010 Perşembe

Bir intiharın Öyküsü

Amasya ili Taşova İlçesi Korubaşı köyü İlkokulu öğretmenleriyiz. 22 Kasım 1972 tarihinde atandığım Korubaşı Köyü İlkokulunda; Taşova İlçesi Sepetli Köyünden Hayri Başkale ile çalışıyoruz. Hayri Başkale benden üç yıl daha kıdemli. Köye aynı yılda ben yeni, Hayri Başkale askerlik dönüşü olarak atandık.
Hayri Başkale Okul Müdürü vekili ben öğretmen olarak çalışıyoruz. Okul tek derslikli, bitişik lojmanı olan 1940 yılı yapımı, ahşap bir bina. Dış duvarları çıtalarla kaplanmış, çıtaların arası toprak ve sanman karışımından elde edilen çamur sıva ile sıvanmış bir bina.
1972 yılında öğrenci sayısı 69 bir, iki ve üçüncü sınıflar 52, dört ve beşinci sınıflar 17 öğrenci. Okulun araç ve müdür odası olarak bölünmüş kısmı çok küçük bir oda; dört ve beşinci sınıfları bu odada Hayri Başkale okutuyor. Bu dengesiz öğrenci sayısı, birleştirilmiş sınıf yönetmelikleri ve okulun fiziki yapısı nedeniyle böyle olmak zorunda. Hayri Başkale ile bu konuda hiçbir anlaşmazlığımız olmadı.
Atandığımız da ikimiz de bekarız. Hayri Başkale nin yanında annesi Hanife teyze var. Hayri nin babası ölmüş.
Birinci yıl okulun lojmanında beraber kaldık. Hayri nin annesi beni oğlundan hiç ayırmadı.
1973 Yılı yaz tatilinde Hayri, dayısının kızı ile evlendi. Bu evlilikten annesi hiç memnun değildi, annesinin dayısı ile arası açıktı.
Yeni öğretim yılında Köyde kalmak için ben başka bir ev bulmak zorundaydım.
Köy muhtarı Hakkı Aktaş ın kardeşi Zekeriya, yaklaşık bir yıl önce Amasya Suluova ilçesine göç etmişti. Onun toprak damlı, tek göz odadan oluşan bir yıldır kullanılmayan, altı ve üstü toprak olan evinden başka ev yoktu.
Bu evin tuvaleti de bahçede derme çatma bir kulübeden ibaretti. Çaresiz bu evde kalmak zorundaydım.
Evin içinde tahtalardan yapılmış toprak zeminden 20 Cm kadar yüksekte iki taraflı “makat” denilen yatak koymak için yerler vardı. Bir köşesinde de banyo yapmaya ve el yüz yıkamak için yapılmış betondan küçük bir yer vardı. Küçük bir penceresinden gündüz giren ışıkla içerisi zor aydınlanıyordu. Elektrik o yıllarda köylerin çoğunda yok, Korubaşında da yok. 14 numara gaz laması ile aydınlanıyoruz. Lamba için şişe ile gazyağını köyde bulunan iki bakkaldan alabiliyoruz. Bu bakkallar Hurşit Bulakbaşı ve Gazi Aktaş. Gazi aktaş ev sahibimin ve Muhtar Hakkı Aktaş’ın kardeşi.
1973-1974 öğretim yılı başında bu eve taşındım. Bütün ev eşyam, sünger bir yatak, annemin dikip verdiği bir yorgan ve yastık, teneke bir odun sobası ve boruları, demlik ve çaydanlık ile birkaç aliminyum tabak ve tencereden ibaret.
Taşındığım ev, insanların mağara devrinden sonra inşa ettikleri ilk evlerin aynısıydı. Bu evlerden altmış hanelik köyde birkaç tane vardı. Duvarları yığma ağaçların üst üste konulmasıyla yapılmış, ağaçların arası çamur ve saman karışımı ile sıvanmış 3x4 metre dikdörtgen şeklinde, üstü, balta ile parçalanmış “mertek” denilen ağaçlarla kaplı ve bu ağaçların üstü yarım metreye yakın toprakla örtülü. İlk yapılışında toprak ıslatılarak “loğ” denilen yuvarlak bir silindir şeklindeki taş ile sıkıştırılıyor. Sonraları, her yağmurdan sonra bu loğ ile sıkıştırılmak zorunda. Sıkıştırılmazsa toprak su geçirir.
Ben bu toprak damlı evde yaşamımı sürdürüp, öğretmenliğimi yaparken, İzmirde Kanber adında bir oğlu olan Kazım Bulakbaşı da İzmir e göç etti. Kazım Bulakbaşı’nın yeni yapılmış altı ahır, üstü ev olarak düzenlenmiş ahşap evi boşaldı. Şans bana gülmüştü, taşındığım evde üç ay kadar kaldıktan sonra bu eve taşındım. Taşındığım ev iki odası yapılmış, bir odası yapılmamış, haldeydi. Ben zaten bir odasını kullanıyordum. Ev sahibi Kazım amca, kira da istememişti. Benim evim,okulun lojmanından daha iyiydi. O öğretim yılında rahat ettim.
1973 yılı sonunda beşinci sınıf öğrencilerinin okul bitirme sınavlarını yaptık, tahta bavulumu hazırladım, Samsun’un Kavak ilçesinden önce Ankara’ya, sonra Karabük ve Bartın’a giden arabalarla Zonguldak Ulus İlçesi Dörekler köyüne gideceğim.
Taşova Destek karakolundan iki jandarma okula geldi, Nizamettin ÇETİNKAYA kim? Dediler, benim dedim. Öğretmenim, siz asker kaçağısınız, sizi Destek nahiyesine Karakola götüreceğiz dediler. Askerlik, için ilk yoklamamı geçen sene Amasya Carcurum denilen askeri birlikte yaptırmıştım. Askerlere anlatmaya çalıştım, anlatamadım. askerler emir almışlar, beni karakola götüreceklerdi. Karakola, yürüyerek dört saatte gidebiliyoruz. Benim gideceğim istikamete tam ters bir yol. Destek nahiyesinden sonra memleketime gitsem, bavulumu nasıl taşıyacağım. Kavak istikametinden gitmek için, bavulumu bir at ile bir buçuk saat uzaklıkta bulunan Kavak Asarcık yolu üzerindeki Koşaca köyüne götürecek birisi ile anlaşmıştım.
Okula jandarmaların geldiğini duyan Muhtar Hakkı Aktaş geldi. Jandarmalar, durumu anlattılar. Muhtar askerleri ikna etmeye çalıştı, öğretmen memleketine gidiyor, bağlı bulunduğu karakola uğrayıp durumu halleder dediyse de jandarmaları ikna edemedi. En sonunda bir defter kağıdına, kopya kalemi ile yazdı. “ Zabıttır” Köyümüz öğretmeni Nizamettin ÇETİNKAYA (bir gün öncenin tarihini yazarak) köyümüzden ayrılarak, aşağıdaki adreste yazılı köyüne gitmiştir. tarih İmza Korubaşı Köyü Muhtarı Hakkı Aktaş yazdı, ve jandarmalara verdi. Komutanınıza selam söyleyin, Nizamettin öğretmen köyde yok dedi. Jandarmalar, bir bana bir muhtara bakıp kağıdı alıp geri döndüler.
Bu arada benim, askerliğim zaten başladığını memleketime geldiğimde öğrendim. Korubaşı köyü İlkokulunda Piyade Er Öğretmen olarak görev yaptığımı söylediler, Bartın Askerlik Şubesinden.
1973-1974 öğretim yılı başında okullar açılmadan Korubaşı Köyüne gittim. Hayri Başkale; eğer müsade edersem, benim oturduğum eve geçmek istediğini, benim de okulun lojmanına geçmemi istedi. Bana iyilikleri olan Hayri Başkale’ye hemen Ev sahibinin de olurunu alarak, olur dedim.
Köyün Bakkalı Hurşit Bulakbaşı Kazım amcanın kardeşiydi, o ilgileniyordu evle, Hurşit de “olur” demişti.
Okulu açmadan ben lojmana Hayri Başkale Kazım Bulakbaşın ın evine taşındık.
Hayri Başkale ile zaman, zaman anlaşmazlıklarımız oluyordu. Çok küçük şeyler karşısında Hayri, aşırı tepkiler gösteriyor, agresif davranışlarda bulunuyordu
. Bir gün okul bahçesini çevreleyen avlu üzerinde ikimiz sohbet ediyorduk, yanımıza muhtar Hakkı Aktaş selam vererek geldi. Hakkı Aktaş köyün en ileri gelen din adamlarından birisi aynı zamanda. Hayri Başkale muhtara zaman zaman şaka ile “Allhsız Tosbağa” derdi, muhtar aldırış etmezdi. Yanımıza geldiği anda yine Hayri “ne haber Allahsız tosbağa” dedi muhtara. Muhtar da “hocam, terbiyeli olalım” dedi. Muhtar, benimle havadan sudan biraz konuşarak yanımızdan ayrıldı. Hayri Başkale sinirinden kıpkırmızı kesilmiş, benimle de konuşmuyordu. Bana sitem etmeye başladı “muhtar bana terbiyesiz dedi, beni savunmadın” diye. Yaptığı şakanın, muhtarın kişiliği ve konumunu bildiğimiz halde çok ağır olduğunu, benim bu durumda savunacak bir gerekçem olamayacağını söyledim. Hayri bana darılmıştı. Sanıyorum bu dargınlık aylar sürdü. Teneffüslerde okulun bahçesinde öğrencilerin içinde ayrı ayrı dolaşırdık. Daergın olduğumuzu ne köylüler, ne de öğrenciler bilmezdi. Davetlere birlikte gider, davetli olduğumuz evden çıktıktan sonra yine konuşmazdık. Bu dargınlık, sömestr tatiline kadar devam etti.
Mesleğimiz gereği, konuşmamız, yapmamız gereken şeyler otomatiğe bağlanmış gibi yapmaya devam ediyorduk.
Sömestr tatilinde memleketime geldim, dönüşte annem de benimle gelmek istediğini söyledi. Babamın ve kardeşlerimin de onayını alarak tatil dönüşü annemle Samsun Kavak ilçesinden Cumartesi günü Koşaca köyünden bir buçuk saat yürüyerek Korubaşı Köyüne Cumartesi günü akşamı annemle geldik. Şubat ayının ikinci haftası. Cumartesi günü akşamı kar yağmaya başladı.
Annem ile okul lojmanına geldiğimizde, yakın komşularımız “hoş geldin e “ geldiler, köy halkı, Nizamettin öğretmenin annesi ile geldiğini duymuştu. Pazar günü de kar yağışı devam ediyor. Hayri Başkale de benden önce köye gelmiş, eşini doğum yapması için Suluova ilçesinde bulunan ailesinin yanına bırakmıştı.
Pazar günü Hayri nin annesi Hanife teyze okul lojmanına gelerek annem ile ilk defa görüşmesine rağmen uzun süre görüşmüşlerdi. Ben onlar görüşürlerken köy bakkalı Hurşit in dükkanındaydım. Köy altmış haneli olmasına rağmen okul ve camisi var kahve yoktu. Boş zamanı olan köy erkekleri köyde bulunan iki bakkalda ayak üstü sohbet edilirdi.
Köy bakkalları, Hurşit Bulakbaşı ve Gazi Aktaş tı. Bakkallarında sattıkları malları Samsun un Kavak ilçesinden Perşembe günleri at sırtında getirerek satarlardı. Hurşit iki atla gazi tek atla her Perşembe günü atlarıyla Koşaca Köyüne kadar giderler, atları o köyde tanıdıklarının ahırlarına bırakırlar, Asarcık arabaları ile Kavak a gidip gelirlerdi. Koşaca köyünden aldıkları malları atlara yüklerler köye gelirlerdi.
Akşam olup eve geldiğimde annem Hanife teyzeyi anlattı. Hanife teyzenin oğlu ve gelininden memnun olmadığını anlattı. Hanife teyzenin oğlu ve gelininden memnun olmadığını ben de biliyordum ama; yapabilecek bir şey de yoktu.
Yarın sabah okulu ikinci dönem için eğitim öğretime açacaktık, kar olması bizi etkilemezdi, okuldaki petrol varilinden yapılı olan sobada yakacak odunumuz da boldu. Köydeki evler toplu olduğu için okula öğrencilerimiz anne ve babalarının yardımlarıyla gelebiliyorlar, mahallelerden gelecek olan birkaç öğrencimiz gelemeyebilirlerdi.
O gece yattık, sabahleyin erkenden kalktım, annem benden erken kalkıp kahvaltımızı hazırlamıştı. Kahvaltı yapıyorduk, bulunduğumuz odanın ağaç kepengine birisi sopa ile vuruyordu “hoca, hoca kalk bugün okul yok” diye de sesleniyordu. Pencereyi açtım, köy bekçisi Nazım amcaydı, kar yağışı devam ediyordu. Hoca bugün okul yok diyordu, ben kar nedeniyle okul yok diyor zannettim, Nazım amca heyecanlıydı. Hayri Hocanın annesi kendini asmış dedi. Elimdeki çay bardağı düştü. Nazım amcanın heyecanlı halinden intiharın gerçek olduğu anlaşılıyordu.
Koşar adım, Hayri Başkale’nin kaldığı eve gittim, Hayri odada baygın haldeydi, köy muhtarı ve komşular Hayri’nin yanındaydılar. İntiharın karşı odada olabileceğini tahmin ediyordum, bu oda alt ve üst mahyaları döşenmiş, tahtaları çakılmamış vaziyetteydi. Bu kullanılmayan yapımı bitirilmemiş odadan içeriye baktığımda; Hanife teyzeyi, başı omzuna doğru düşmüş çamaşır ipinde asılı olduğunu gördüm. Gecenin bir saatinde bu odanın bir kenarında bulunan un çuvalının üstüne el feneri ile çıkarak, ipin bir ucunu ilmek yapıp boğazına geçirmiş diğer ucunu da mahyaya bağlamış çuvalın üzerinden ölüme atlayarak intihar etmişti. Kullandığı el feneri çuvalın üstünde duruyordu.
Köy bekçisine çocukları içeri almamasını söyledik, muhtarla ne yapacağımızı konuşmaya başladık. Bir metreye yakın kar olmuştu, cenazeyi Sepetli köyüne götürüp defnetmemiz mümkün değildi. Hayri nin de olurunu alarak Korubaşı köyü mezarlığına defnetmeye karar verdik. Köylüler öğleye doğru mezarı kazmaya başlamışlardı.
İlk heyecanımız geçmişti, olan olmuştu bundan sonra yapılacak olan neyse onu yapmaktı bizim işimiz.
Muhtar Hakkı Aktaş ile tekrar konuşmaya başladık, ölümün normal olmadığını, bu vaziyette savcılığa heber vermeden defnedemeyeceğimize karar verdik.
Taşova savcılığına haber vermemiz gerekiyordu. Haber verebilmek için köyde ve yakın çevresinde telefon yoktu. Biz karar verinceye dek akşamüstü olmuştu, yarın sabah erkenden Taşova’ya göndereceğimiz insanlarla haber verecektik. Hayri yi köyden birine gönderdik, Muhtar la ben ikimiz soba yakmadan odanın birinde kaldık, gece uyandıkça da Hanife teyzenin ipte sallanan cesedine bakıyoruz fare ve kediler yemesinler diye.
Akşamdan Taşova’ya gidecek altı kişiyi belirledik, ertesi sabah erkenden yola çıkacaklardı. Kar yağışı akşamüstü durmuştu yerini soğuk havaya bıraktı. Taşova ya gidecek kişiler genç ve güçlü kişilerden seçilmişti, kar üstünde yürümeye yarayan yerel adıyla “giyle” denilen yuvarlak hale getirilmiş ağaç ve iplerle yapılmış olan ayaklara giyilen bu aygıtlar donmuş kar da yürüyen insanların kara batmasını önlüyordu.
Yanlarına yolda yiyecekleri azıklarını da torbalarına koyarak, erkenden yola çıktılar. Önce İlçe İlköğretim Müdürlüğüne gidecekler, durumu anlatacaklar, İlçe İlköğretim müdürü gereken yerlere haber verirdi. Sepetliköye de haber göndereceklerdi.
Gönderdiğimiz altı kişi Çarşamba günü akşamı hava karardıktan sonra Korubaşı Köyüne geri dönebilmişlerdi.
Taşova Cumhuriyet Savcılığından Korubaşı Köyü Muhtarlığına yazılmış olan Kırmızı mühürlü Resmi Yazıda “Korubaşı Köyü Muhtarlığına-Taşova
Köyünüzde ikamet etmekte olan Hanife Başkale’nin iple asılarak intihar ettiği öğrenilmiştir. İntihar eden maktulün suç aletleriyle birlikte Destek nahiyesine getirilmesini rica ederim”
Savcının adı, imzası, sicil numarası ve kırmızı savcılık mührü.
Evet devlet olanaklarıyla Korubaşı Köyüne Ulaşamıyor, vatandaşlar devletin ulaşamadığı yerden cenazeyi devletin ayağına götüreceklerdi, itiraz etme şansımız yoktu.
Şimdi ne yapacaktık, Bir metreyi geçen kar hiç eksilmemişti.
Habercilerin gidip geldiği yoldan cenazeyi elle taşımamız mümkün değildi. Köyde cenazeyi taşımaya bir tabut bile yoktu. Köyde cenazeler, sal üstüne teneşir tahtası ile konulup mezarlığa taşınır ve defnedilirdi. İlk işimiz köydeki marangoza bir tabut yaptırmak oldu.
Cenazeyi, Ladikten Doğup Taşova yakınlarında Yeşilırmak a katılan dere yatağından( Bizim olduğumuz bölümde bu derenin adı Cobu Deresi) Traktörle, önce Ladik e sonra araba ile Ladik’ten Destek Nahiyesine götürmeye karar verdik.
Savcılıktan gelen yazıdan sonra, Hanife teyzeyi asılı olduğu ipi keserek indirdik, “suç aleti” ipi de yanına koyup tabuta yerleştirdik. Ladik’e gönderdiğimiz kişiler, traktörle Cobu deresine Çerkez Rıfat ın evinin önüne kadar gelecekti. Cuma günü sabahı erkenden Hanife teyzeyi köyün erkekleri tabutu, ağaçlardan yapılmış sekiz kollu salın üzerine bağlayıp Cobu deresine belirlediğimiz yere indirdik. Traktör sadece motor kısmı ile bu dere yatağından gelebilmişti. Saban kollarına tabutu bağlayıp, Muhtar Hayri ve ben, motor çamurluklarının üzerinde tutunarak, Karaabdal köyünden geçip yaklaşık iki saat sonra Ladik e ulaştık. Ladik te, Hanife Teyzenin Sepetli köyünde evli olan kızının eşi minibüs ile bizi karşıladı.
Hanife teyzeyi tabutu ile minibüsün üstüne bağladık, destek Nahiyesine ulaştık, karakola geldiğimizi haber verdik. Karakol Taşova ya cenazenin geldiği haberini verdi akşamüstü Taşova’dan Hükümet Tabibi geldi. Cenazeyi arabadan kullanılmayan bir metruk binaya indirmemizi ve cenazeden korkmayan bir kadın bulmamızı söylediler. Bu konuda Destek Nahiyesi halkı bize yardımcı oldu. Hükümet tabibi, ölüm raporu düzenlenmiş defin ruhsatı verilmişti.
İkindi namazından sonra Hanife Teyzeyi Sepetli köyünde daimi ikametgahına defnettik.
Hayri Başkale o öğretim yılı sonunda İstanbul, Kartal a öğretmen olarak atandı.
Ben dördüncü yıl göreve başlamak üzere Amasya’dan Taşova Minibüsüne bindiğimde minibüste İlçe İlköğretim Müdürü Nadir Tural’ ı gördüm. Selamlaştık, olayda benim bilmediğim kısımları anlattı. Köyden Taşova’ya gelen kişiler daireye haber verdiklerinde öğle saatiymiş.İlköğretim müdürlüğünde çalışan memurlara haber vermişler. Memurlar savcılığa durumu anlatmış, memurlarım anlatımı ile savcı yukarıda içeriğinden bahsettiğim yazıyı göndermiş. Nadir Bey daireye geldiğinde memurlar, Korubaşı Köyü Öğretmeni Nizamettin ÇETİNKAYA intihar etmiş diye anlatmışlar. Benim öğretmenimin ne sorunu vardı da intihar etti diye çok üzülmüş. Hemen talimatlar vermiş, öğretmenin resmini bulun yarın Destekte karşılarız demiş. Aradan bir süre geçince İntihar edenin Hayri Başkale’nin annesi olduğunu öğrenmiş.
“Öğretmenim buruk bir sevinç yaşadım intihar edenin sen olmadığını öğrenince” dedi.