17 Mayıs 2008 Cumartesi

1953 Zonguldak/Ulus İlçesi, Dörekler Köyü doğumlu,
1972 Kastamonu Göl-İlköğretmen okulu mezunuyum. Aynı zamanda ilkokula dayalı 6 yıllık Öğretmen okullarının son mezunlarıyız.
Milli Eğitim Bakanlığı, o dönemde tayinleri il emrine yapıyordu. Bakanlıktan gelen atama kararnamem de Amasya İl Emrine atandığım yazıyordu. 15 gün içinde göreve başlamam gerekiyordu.
Yokluk içinde olan babamdan danayı satıp aldığı 500 lirayı aldım , elimde tahta bavulum. Amasya ya gitmek üzere yola çıktım.
Amasya Hükümet binasında bulunan İl Milli Eğitim Müdürlüğüne gitim, Milli eğitim Müdürünün kapısını çalıp, içeri girdim. Milli Eğitim Müdürü Cezmi Bozkurt: ne için geldiğimi sordu. İl emrine öğretmen olarak atandığımı, görev yerimi öğrenmek istediğimi söyledim.
Cezmi Bozkurt: Öğretmenim sizi dağ başlarına verdik, oralarda sık sık ziyaret edeceğiz, görev yerleriniz merdiven başındaki listede yazılı dedi.
Dışarı çıkıp merdiven başındaki listeden Taşova İlçesi Korubaşı Köyü İlkokuluna atandığımı öğrendim.
Bavulumu alıp Taşova'ya gitmek üzere yola çıktım.
Hükümet in karşısındaki kavşaktan, Suluova dan Taşova ya giden bir minibüse bindim. O yıllarda yol stabilize,Yeşilırmak boyu toz duman içinde Akşama yakın Taşova ya indim.
Önce bir lokantaya gidip yemek yedim, Lokantacıya "Korubaşı" köyünü biliyormusun, ben o köye öğretmen olarak tayin edildim dedim. Lokantacı köyü bilmiyordu, tahmin ediyordu; bu köy Şeyhli bölgesinde olabilir diyordu.
Bana yardımcı olabilecek birisi vardı Cipci Muhacir İsmail.
O yıllarda araç sayısı çok az Taşova da ticari taksi olarak Cipçi İsmail de bir renault ile bir de Landrover cip var. Lokantacı Cipçi Muhacir İsmail'i buldu, tanıştık. Cipçi köyü biliyordu, Şeyhli, bölgesinde ilçe merkezine 47 km. uzaklıktaydı.
1969 yıllarında Türkiye de köy isimleri yeni değiştirilmişti, köyün eski adı Serniç'ti.
Ertesi günü beni Korubaşı Köyüne götürmesi için Cipçi İsmail ile araba ücretini konuştuk. Cipçi, Hocam, o bölgeye yol yeni açıldı, henüz malzeme dökülmedi, yağmur nedeniyle çamur var. Ciple gideceğiz eğer zorlanırsam 250, zorlanmadan gidebilirsem 200 liranı alırım dedi, anlaştık.
O zamanların öğretmen örgütü olan TÖB-DER i buldum. Öğretmen arkadaşlardan da köy hakkında bilgi aldım.
Altı kahve, işletici gençin saçları beyaz olan adını unuttuğum kişinin otelinde kaldım.
Ertesi gün cipçi ile buluştuk, Ladrover ile yola çıktık. Mercimek Köyünü geçtik, Destek göründü. Cipçi ufku gösterek: Hocam karşıki dağları aşacağız dedi. Destek nahiyesinin arkasındaki Gavur Yokuşunu aşacaktık.
Yokuşu çıktıkça orman, çoğlmaya başladı. Yokuşu tırmandıktan sonra yayla konumunda olan ağaçlı bölgenin ham orman yolunda ileleyerek, Fındıcak;Tekke, Korubaşı yol ayrımına vardık. Yol ayrımında, çoban kıyafetli bir genç telaşlı telaşlı bize el edip durmamızı işaret ediyordu. Cipci genci tanıdı, durdu.
Genç: heyecanla cipin içine ve üstüne bakıyordu. Cipçiye sordum: Nedir bu gencin telaşı. Cipçi; bir gün önce Fındıcak mahallesinde kavga sırasında silahlı çatışma sonucu ağır yaralanan birisini hastaneye götürmüştü. Yaralının yakını olan genç, cipin cenaze getirdiğini zannediyordu.
Korubaşı Köyüne indik. Köyün girişinde dışı çamur ve samanla karıştırılmış sıva ile sıvanmış tek derslikli, okula bitişik tek lojmanı olan bir köy okulu. sıvaların bir kısmı dökülmüş, sanki kaburgaları çıkmış yaşlı bir hayvanı andırıyordu. Benden ğüç yıl kıdemli,bir ay önce askerlik dönüşü atanmış olan Hayri Başkale bizi karşıladı ve misafir etti
Hayri Başkale, 1968 Tokat İlköğretmen Okulu mezunu. Taşova, Sepetli köyünden.
İlk mezun olduğunda, Amasya ili Taşova İlçesi Alçakbel köyünde öğretmenlik yapmış, buradan askerlik için öğretmen olarak Milli Savunma Bakanlığınca Van’ ın Başkale ilçesine atanmış. Askerlik görevi bittiğinde Amasya İli emrine tekrar verilmiş, benden bir ay önce Korubaşı Köyü İlkokuluna Müdür yetkili öğretmen olarak atanmış. Alçakbel köyü ile Kourbaşı köyü arası yaya 2 saatlik yol.
Korubaşı köyüne göre, Alçakbel daha mahrumiyet bir köy. Korubaşı Köyü Taşova, Samsun Kavak ve Çarşamba ilçelerine yayan 8 saatlik uzaklıkta.
Hayri Başkale ve köylüler, köylerine İkinci bir öğretmenin tayin edildiğini biliyor bu günlerde gelmesini bekliyorlarmış.
Hayri Başkale beni, tahta bavulumla okula bitişik olan lojmanda misafir etti. Tanıştık, benden büyük ve meslekte kıdemli olduğu için Ağabey diye hitap etmeye başladım.
Muhtar ve köylülerden, “hoş geldin e” gelenler oldu. Okula bitişik olan lojman, iki odalı, girişte solda bir tuvalet, sağda bir depo gibi kullanılan karanlık bir oda bulunuyordu. Odanın birinde banyo vardı. Benim yatak ve yorganım yoktu, tahta bavulumda giysilerim vardı.
Hayri ağabey ile okulu ve öğrencileri, köyde nasıl ve nerede kalabileceğimi konuştuk.
Hayri ağabey, benim gibi bekar, babası vefat etmiş, bir kız kardeşi Sepetli köyünde evli, annesi Hanife teyze yanındaydı.
Hanife teyze; 55 yaşlarında, bir gözünü gençliğinde geçirdiği bir kaza sonucu kaybetmiş, aksayarak yürüyen, hoşgörülü, iyi niyetli, tertemiz bir Anadolu kadını. Süreç içinde belleğimde, annem gibi, saygı duyduğum kadınlardan biri olarak kaldı.
Okulun lojmanında birlikte kalacaktık. Hayri ağabeyinin annesi yemeklerimizi yapacak, bir odada ben, bir odada Hayri Ağabey annesi ile kalacak, evin masrafını paylaşacaktık.
Ayrıntılı olarak konuşup anlaştığımız, bu birlikte kalma işinde problem çözülmüştü.
Göreve başladıktan sonra İlçe Milli eğitim müdürlülüğünden izin alıp memleketime gidecek, yatak ve yorgan gibi ihtiyaçlarımı köye getirecektim.
Okullar açılalı bir ay olmuştu, Köy 60 hane okul öğrenci mevcudu 70 öğrenciydi.
İki öğretmen, birleştirilmiş sınıf olarak eğitim-öğretim yapacaktık. Hayri ağabey daha önce sınıfları yönetmelik gereği paylaştırmış, 1.2.3. sınıfları bana ayırmış, 4.ve 5. sınıfları kendisi almıştı. 1.2.3. sınıflar toplamı 53, 4.ve 5. sınıflar 17 öğrenciydi. Bu paylaşımın böyle olması; yönetmeliğe ve okulun fiziki yapısına uygundu. Çünkü; okul tek dershane ve tek öğretmenli olarak planlanıp yapılmıştı.
Büyük bir dershane, küçük bir müdür odası vardı. Müdür odası zorunlu olarak ikinci dershane yapılmıştı. İkinci dershanede 18 öğrenciden fazlası için yer yoktu.
Hayri ağabey, bu paylaşımda, benim de fikrimi sordu, eğer ben istersem 4. ve 5. sınıfları bana verebileceğini söyledi. Bu söylem karşısında, 4.ve 5. sınıfları istemem doğru olmazdı, 1.2.3. sınıfları memnuniyetle alacağımı, öğretmen olarak yardımlaşacağımızı söyledim.
Okulun büyük sınıfını gezerken Hayri ağabey, bana hitaben gülerek:” arkadaş, birlikte ciddi bir çalışma içinde olacağız, ben müdür olarak görev isterim” dedi. Ben de; elimden geldiğince çalışacağımı, köy kökenli bir öğretmen olduğumu, savunduğum bu insanlara hizmet vereceğim için mutlu olduğumu söyledim.
Okulun fiziki yapısı, ders alet ve araçları bakımından çok zayıftı.
Sınıfta bulunan kara tahta 4 adet tahtanın yan yana çakılmasıyla, yerel imkanlarla yapılmış , tahtalar kuruyunca ara vermiş vaziyetteydi. Bu olumsuzlukların bir kısmı bizim tarafımızdan düzeltilebilecek şeylerdi.
Okul bahçesi yeterliydi, bahçenin girişinde YSE tarafından yeni yapılmış iki kurnası olan bir çeşme ve okulun arka tarafına sonradan tahta kulübe olarak yapılmış iki göz öğrenci tuvaleti vardı.
Pazartesi günü öğrenciler okula geldi. Köye yeni bir öğretmen geldiği duyulmuştu, Hayri ağabey beni öğrencilerle tanıştırdı. İlk dersimizde ben kendimi tanıttım, sonra öğrencileri tanımaya çalıştım. Öğrenciler siyah önlük ve beyaz yakalı, üstleri temizdi.
İlk günden itibaren günlük planlarımı yapıp Hayri ağabey’e imzalatıyordum. O haftanın Cuma günü Taşova da okulların sene başı toplantısı vardı, tüm öğretmen ve yöneticiler bu toplantılara katılmak zorundaydılar. Perşembe günü göreve başlama yazısı ile birlikte Hayri ağabey ile yaya olarak önce Destek nahiyesine, destek nahiyesinden araba ile Taşova’ ya indik.
İlçe Milli Eğitim müdürüne gittik, Hayri ağabey, İlçe İlköğretim müdürümüz Nadir TURAL Bey ile bizi tanıştırdı. Nadir TURAL ilk konuşmasında; “öğretmenim, görev yapmak için atandığınız Şeyhli bölgesi, Amasya İlinin en mahrumiyet bölgelerinden biri. Müfettişler sizi senede bir ziyaret eder ya da edemezler. Anlayacağınız o köylerde vicdanınızla baş başasınız. İster öğretmenliğe sarılıp görev yapınız, isterseniz bir av tüfeği alarak bütün gün avlanınız” dedi.
Bu söylem karşısında, birinci seçenek idealimizdi, şartlar ne olursa olsun öğretmenlik yapacaktık.
Göreve başlama yazısını verdikten sonra, Nadir Bey’in talimatı ile bana görev yolluğu (harcırah) olarak mutemet 645 lira ödedi.
Taşova’daki İlkokullardan birinde yapılan sene başı toplantısından sonra izin alıp memleketime döndüm. 15 gün izin kullanma hakkım vardı, ben, bir hafta sonra Korubaşı köyüne dönecektim.
Korubaşı Köyüne dönüşü, muhtar Hakkı Aktaş ve Hayri Ağabey’le konuşup , anlaşmıştık.
Ben bir hafta sonra eşyalarımla Samsun’un Kavak İlçesine bağlı Asarcık nahiyesine gelecektim. Cumartesi günleri Asarcık nahiyesinde Pazar kurulur çevre köylüler pazara gelirlerdi.
Köy muhtarı Hakkı Aktaş köyden bir at gönderip benim eşyalarımı aldıracaktı.
Ben köyümde bir hafta kadar kalıp, anamın hazırladığı bir yastık ve yorganla yola çıktım.
Kavak ilçesinden de tek kişilik bir sünger yatak alarak Cumartesi günü akşamüzeri Asarcık nahiyesine gelip, buluşmak için sözleştiğimiz bakkala uğrayarak Korubaşı’ndan benim eşyalarımı almaya gelen kişiyi buldum.
Köy muhtarı, “Gudo Mehmet” lakaplı birisini, benim eşyalarımı almak için eşeğiyle göndermişti. Eşyalarımı, eşeğe yükleyip iki saatlik yolculuktan sonra gece Korubaşı Köyüne ulaştık.
Lojmanda Hayri ağabeyinin bana verdiği odada tahtadan yapılmış yüksekçe bir divan vardı, sünger yatağımı tahta divana yerleştirdim
28 Aralık 2007 Cuma
Bir Köy Öğretmenini anısı
Öğretmenliğimin dördüncü yılı;
Amasya İli Taşova İlçesi Korubaşı köyü İlkokulu öğretmenleriyiz. Köyde benim öğretmenliğimin dördüncü yılı.
Halil Kahraman il dışından nakil geldi, Taşova’nın Halamaz köyünden, aynı dönem (1972) yılı mezunlarıyız. İkimiz de bekar.
. Korubaşı Köyü (eski adı Serniç) Taşova ya 47 Km. uzaklıkta. Yaya olarak Taşova’ya, Samsun un ilçeleri Kavak ve Çarşamba’ya sekiz saat uzaklıkta. O tarihlerde köy yolu stabilize denilen, kışın belirli yerleri araç ulaşımına elverişli olmayan orman yolu ile Destek nahiyesine bağlı.
Kasım ayı başından Mart ayı sonuna kadar ulaşım traktörle veya at ile yapılırdı.
Yıl 1976 Ocak ayının son haftası. Hafta sonlarında çevredeki köy öğretmeni arkadaşlarla gidip, geliyoruz..
Bir Cuma günü son dersten sonra; Korubaşı Köyünde babası eğitmenlik yapmış olan Ali Yersel’in davetlisi olarak Tekke Köyü Fındıcak Mahallesine bağlı Yalamageriş’e davetliyiz.
Bulunduğumuz yer de rakım 800 metre civarında bir yayladayız. Hava soğuk ve kar yağmaya başladı. Öğrenciliğimde Kastamonu Tekeli Kardeşlerde yaptırmış olduğum uzun sap bağlama bende, Arkadaşım Halil de tek kırma bir av tüfeği ile yola çıktık. Ben bağlamamı naylon bir örtü ile kardan korumak için sardım. Yalamageriş e gitmek üzere yola çıktık. Gideceğimiz yer yakındı.
Fındıcak ta öğretmen olan Nedim Şahin Ve İbrahim Yıldızdal da gelecekti. Ali yersel in evine giderken kar yağışı devam ediyordu. Arkadaşlar la Ali Yersel in evinde buluştuk. O akşam saz çaldık, kağıt oyunları oynadık, Fındıcak öğretmenleri yatıya kalmadılar, köylerine döndüler.
Yarın, Cumartesi günü Fındıcak Mahallesinden geçerek Nedim ve İbrahim arkadaşı da alıp Tekke Köyü İlkokulu öğretmeni Ahmet Peynir e gidecektik. Tekke Köy de Ahmet Peynir, Hanefi Yüksel ile birlikte çalışıyordu, geleceğimizden haberliydiler. Şeyhli Tekke köyüne bağlı 18 mezra vardı. Tekke o bölgenin merkezi konumundaydı.
Cumartesi sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra yola çıktık, kar yağışı devam ediyor, diz boyu olmuştu. Korubaşı, Yalamageriş, Fındıcak araları, yazın yürüyerek yarım saatlik yoldu.
Fındıcak Mahallesinden Halil ve İbrahim arkadaşları da alarak, birlikte Tekke Köy e yola çıktık. Akşamüzeri Ahmet Peynir e misafirdik. Ahmet Peynir Tekke Köyünün yerlisiydi. O akşam bizi konuk etti. Pazar sabahı kalktığımızda kar yağışı devam ediyor, yarım metreyi geçmişti. Ahmet Peynir ve Tekke köylüler; “hocalar bu havada yola çıkmayın, kar yağışı devam ediyor ve yükseliyor, hava soğuk, akşam saatlerinde daha da soğuyarak tipiye çevirebilir” dediler.
Bizler idealist öğretmenlerdik, pazartesi günü okulumuzu eğitim, öğretime açmamız gerekir, dedik ve yola çıktık. Evden ayrılırken Ahmet Peynir den şeker istedim. Ahmet peynir bir avuç kağıtlı şeker verdi, pardösümün cebine attım. Şekerin donmaya karşı faydası olduğunu duymuştum.
Gideceğimiz yol yazın bir buçuk saatte gidilen bir yoldu. Biz saat 11.00 gibi tüm uyarılara rağmen dört arkadaş yola çıktık. Gidiş yolundan geri dönüyoruz, bir gün önce geldiğimiz yolda izimiz belli belirsiz yolumuzu güçlükle bulabiliyoruz. Sıra ile öne geçip çığır açıyor, yorulan geriye kalıp çığırdan geliyor.
Fındıcak mahallesine gediğimizde pantalonlarımız kardan ıslanmış, kar diz boyunu geçmişti. Dün akşam misafir olduğumuz Ali Yersel Fındıcak Mahallesi köy odasında Fındıcak lı çocuklara Kuran Kursu veriyordu. Doğrudan köy odasına gittik, ortada kocaman petrol varilinden yapılmış odun sobası gürül gürül yanmaktaydı. Bizi görünce soba etrafında bulunanlar geri çekilerek ısınmamız için yer açtılar. Yarım saat kadar, ısınmaya ve ıslak olan giysilerimizi kurutmaya çalıştık. Öğretmen arkadaşlar, Ali Yersel ve köylüler, kesinlikle yola çıkmayın, burada sizi misafir edelim, yarın kar yağışı durup, yol açılınca gidersiniz diye ısrar ettiler.
Ben gidip okulu açma taraftarıydım, arkadaşım Halil e baktım, o da gitme taraftarıydı. Ali yersel e; sen bize köy halkından birkaç kişi ver , onlar bizi ormanlık alandan geçirip geri dönsünler biz gideriz dedik. Yine gitmeyin hava tipiye çevirecek, bir sene önce Kavak tan Cobu deresine gelmek üzere yola çıkan üç kişinin donarak öldüklerini anımsattılar.
Biz kararlıydık, bizim dediğimiz yere kadar bize çığır açarak köylüler bize yardım ederlerse köyümüze gideriz diyorduk.
Bulunduğumuz yerden köye ulaşmak için takip edilecek yol; beşyüz metre kadar ormanlık araziye varmak için tarlalardan yürüyecektik, beşyüz metreden sonra, dik ve yamaç uzun gürgen ağaçları ile kaplı bir ormanlık alanın içinden geçen bir cılga yoldan 1 km. kadar yürüyecek, sonra 100 m.lik bir yokuş çıkp, 300 m kadar düz bir tarlayı geçerek, yine elli metrelik bir yokuş çıktıktan, sonra çıkacağımız tepeden okulumuz görünüyordu.
Yalnız; ormanlık araziden bizim geçmemiz imkansızdı, her taraf 75 cm kalınlığında kar ile kaplı olduğundan cılga yolu bulup yürümemiz mümkün değildi. Köylüler, bu yolu sürekli kullandıkları için ağaçlardan takip edebiliyorlardı.
Ali Yersel bize dört kişi verdi, yola çıktık. Biz arkadan gidiyorduk, dört kişi yine sıra ile çığır açarak ilerliyorduk. İçlerinden Abdullah amcayı tanıyordum. Bir yıl önce askerden yeni gelen oğlunu bir husumetten dolayı Fındıcak ta silahla öldürmüşlerdi. Ormana girdiğimizde diğer köylüler Abdullah amcanın ayağına bakıp gülüyorlardı, ne olduğunu sordum, Abdullah amca ayağını kaldırdı, ayağında kara lastik ayakkabısı yoktu, beyaz iple bacağıma bağlı, topuğu yamalı yün çorabı ile yürümeye devam ediyordu. Ayakkabının ayağından nasıl ne zaman çıktığını farketmemişti. Abdullah amcaya hepimiz sen dön geriye dememize rağmen Abdullah amca dönmedi yola devam ediyoruz.
Ormanlık alanın ortasına geldiğimizde, köylülere de acıyıp, artık geri kalan yolu biz gideriz siz dönün dedik. Köylüler bize zor gidersiniz Hocalar, ama bir deneyin, biz burada bekleyip nasıl gittiğinizi izleyeceğiz dediler. Halil ile biz öne geçip, yol değil de yön takip ederek gitmeye çalışıyoruz, elli metre kadar uzaklaştık, köylüler; hocalar yoldan çok aşağı düştünüz biraz daha giderseniz geri çıkamazsınız dediler.
Köye doğru yürümeye başladılar, biz onların yürüdükleri yola zor çıkabildik. Ormanın bitimine yakın yine köylülere acıdık. Çünkü kendi evlerinde de akşam için yapacakları bir sürü işleri olabilirdi. Siz artık buradan dönün bizim çok az bir yolumuz kaldı dedik. Yine köylüler tedbiri elden bırakmıyorlardı. Hava tipiye dönmüş, ortalığı sis bastı, rüzgarla birlikte savrulan kar, ıslanmış olan pantalonlarımız donmaya başladı ve soğuk giderek şiddetini artırıyordu.
ormanlYüz metrelik açıklık bir arazide yokuş tırmanacaktık. Köylülerle anlaştık, biz bu yüz metreyi tırmanıp, düzlük olan üç yüz metrelik tarlayı geçerken zorlanırsak, gidemezsek Halil arkadaşım elindeki tüfeğiyle bir el ateş edecek, köylüler bize yardıma geleceklerdi, anlaşıp vedalaştık Halil ile yola devam. Ormanın bitiminden sonraki yüz metrelik yokuşta en çok yedi sekiz adım atabiliyor, değişiyorduk. Yüz mertek lik yokuşun ortasına çıktığımızda önümüzden bize t şeklinde bir yabani hayvan, domuz ya da kurt olabilir, büyük bir çığır açarak geçmişti. Bizim gideceğimiz istikemete gitmediği için üzüldük.
Yüz metreyi, bazı yerlerde sazımla kar kürüyerek çıkmıştık. Kat ettiğimiz yol sürekli yükseliyordu. Şimdi üç yüz metrelik düzlük olan bir tarlayı geçecektik. Tipi giderek yoğunlaştı, hava şartları daha da olumsuzlaştı. Üç yüz metrelik yola ben önde başladım, Halil arkamdan seslendi, Nizamettin bacağıma kramp girdi dedi. O an çok korktum, Halil i burada bıraksam gitmem mümkün değildi, hızla geriye gelip Abdullah amca diye sesimin çıktığı kadar bağırmaya başladım. Halil elindeki tüfeği ateşlemeye çalışıyor, bir türlü tetiği çekip silahı patlatamıyordu. Ne oldu Halil dedim, Halil in eli Tüfeğin demir kısmına yapışmış, nefesi ile ısıtıp elini kurtarmaya çalışıyordu. Halil elini kurtarıp tüfeği ateşlemeyi başardı, ancak, tüfeğin sesini ben zor duydum. İkimizde bir korku ve panik içindeyiz. Halil in yüzüne baktım, dudağı morarmış ve çatlamıştı. Ceketinin yakasından toplu iğne çıkarmaya çalışıyordu. Ben de son gücümü kullanıyordum, diz bağı çözülmesi denen olayı yaşıyorum, bir ara adım atamaz hale geldim. Abdullah amca diye sesimin çıktığı kadar bağırmaya yine başladım, ormanın içinden bir ses “korkmayın hocalar, biz buradayız geliyoruz” diye seslendiler. Sesleri Halil de duydu, gülmeye başladı, kramp geçti Nizamettin dedi, bana da bir cesaret geldi, yeniden bacaklarımın güçlendiğini hissettim.
Artık ani kararlar veriyorduk, burayı geçeriz biz dedik, Abdullah amca gelmeyin biz burayı geçeriz Halil in bacağı düzeldi diye bağırdım. Yine yola koyulduk. Geçeceğimiz tarlanın ortasında bir su pınarı vardı. Su pınarına geldiğimizde su buhar halinde yukarı doğru yükseliyordu, Halil elini yüzünü yıkamaya niyetlendi, ben engel oldum. Bu ortamda elimize ve yüzümüze süreceğimiz suyun anında donacağını biliyordum, Halil de anladı, yolumuza devam ettik. Önümüzde elli metrelik yokuş bir yol kalmıştı, Buradan geriye dönmemiz ya da bizi getirenlere sesimizi duyurmamız mümkün değildi. İkimizin de gözünde bu son elli metrelik yol büyümekteydi. Burada kalıp donabilrdik, yavaş yavaş ısınmaya başladık, işin bilincindeydik, donma tehlikesinin belirtileriydi bu ısınma.
Halil; şeker vardı sende versene dedi. Ben şekerleri unutmuştum, şekerleri yemeden yeni bir güç kaynağı bulmuş gibi olduk. Şekerleri pardösümün cebinden çıkardım, bir kısmını Halil e verdim, ancak; şekerlerin kağıtlarını açamıyorduk, el parmaklarımız donmaya başlamıştı. Şekerleri kağıtlarıyla birlikte yemeye başladık ve elli metreyi yine sıra ile birkaç adım atıp ileri, geri geçerek tırmandık.
Okulumuz ve Bakkal Hurşit’in dükkanı Karartı halinde görünüyordu artık. Okulun önündeki çeşmeden hayvan sulayanlar, su alanlar görünüyordu.
Hurşit amca diye bağırmaya başladık, tipi ve sis yoğun olduğu için arada yüz elli metrelik mesafe olmasına rağmen, bize görünen karartılar bizi duymuyordu. Bir müddet bağırdıktan sonra nihayet duydular. Bakkal Hurşit’in dükkanında sohbet eden köylüler tek sıra halinde bize ulaştılar, siz deli mi oldunuz hocalar, bu havada insan yola çıkar mı dediler. Bizi Hurşit in soğuk, soba yanmayan misafir odasına aldılar. Korubaşı köylüleri kar ve kış konusunda deneyimliydiler. Bize giysiler getirdiler, üzerlerinizdekileri değiştirin dediler. Çeşmeden kovalarla soğuk su getirip, bu su ile elinizi, ayağınızı, yüzünüzü iyice yıkamamıza yardımcı oldular. Yıkadığımız uzuvlarımız korkunç sızlamaya başladı, başımızdan birer buzdan miğfer çıktı.
Donmadığımız için şanslı olduğumuzu söyledi köylüler. Yaklaşık bir saat sonra bizi soba yanan odaya alıp yemek verdiler. O gece sızılarımızdan uyuyamadık.
Pazartesi günü köyümüzde bir metre kar vardı, okulu eğitim, öğretime açmıştık.
Abdullah amcaya bir çift, içi keçeli lastik ayakkabı alıp gönderdim.
Mart ayında Taşova’ya indiğimizde bizim okul açtığımız günden itibaren okulların bir hafta süre ile tatil edildiğini öğrendik.